9 Haziran 2007 Cumartesi

MEVLANA'NIN TEBRİZ'Lİ GÜNEŞİ ŞEMS (yeni)

Doç. Dr. Bayram Ali ÇETİNKAYA

Horasan"dan Tebriz"e gelip yerleşen basit bir dokumacının oğlu olan Şems-i Tebrizî, aldığı terbiyeden, garip olmakla beraber manalı ve hesaplı hareketlerinden onun bir tasavvuf eğitimi aldığı, birçok mutasavvıfla görüştüğü anlaşılmaktadır. Tebrizli Yalnız Sûfî Tebrizli Şemseddin, Konya"ya gelmeden önce, şehirleri gezerek, büyük ariflerle birlikte olur. Bazen okul müdürlüğü yapar, bazen de şalvar uçkuru örmek gibi önemsiz işlerde çalışırdı. Ücret verildiği zaman onu almamak için mazeretler ileri sürer, “alacağım biriksin, sonra alırım” der, Ansızın şehirden uzaklaşır, kaybolurdu. Böylece belirli bir yerde, uzun süre kalmadan ve aynı işte fazla çalışmadan hayatını sürdürürdü. Zahirî İlimlerde Müderris Gizemli ve yalnız bir sûfî olan Şems"in kendisi hakkındaki en önemli bilgileri Makâlât adlı eserden almaktayız. Mâkâlât, Şems"in bilinen tek eseridir. Ancak bu kitap bizzat Şems tarafından kaleme alınmış değildir. Eser, yalnız Şems"in ve Mevlâna"nın hayatı ve fikriyatı hakkında değil, dönemi ile ilgili ve canlı bilgiler veren önemli bir eserdir. Makâlât"la Mesnevi arasında güçlü bağlantılar bulunmaktadır. Mevlâna Makâlât"ın birçok hikâyelerini, meselelerini, bahislerini Mesnevi"sinde toplamıştır. Makâlât, bize zahirî ilimlerde mahir olan Tebrizli Şemseddin"in, tefsir, hadis, fıkıh, felsefe ve kelam bilimlerinde de önemli bir seviyede olduğunu haber vermektedir. Şems"i, sadece Mevlâna"yı coşturan, heyecanlandıran bir derviş saymak, onun ilmini ve irfanını göz ardı etmek demektir. Nihayetinde öyle bir mertebeye ulaşır ki, ilimler onu tatmin etmez; aşkın alanın bilgisini, marifetullahı öncelikle Mevlâna"ya, sonra da diğer insanlara tattırmaya gayret eder.

İlk Şeyhi Ebû Bekr Sellebâf Şems, ömrü boyunca iki gönül sultanıyla muhatap olmuştur. Onun sözleriyle ifade edecek olursak: “Benim Tebriz"de Ebûbekr Sellebâf isminde bir şeyhim vardı, veliliğin bütün feyz ve esrarını ondan aldım. Ama bende bir şey vardı ki, onu şeyhim görmüyordu. Ve hiç kimse de görmemişti. Onu ancak Hüdavendigârım Mevlâna gördü.” Şemseddin-i Tebrizî"nin makamı ve mertebeleri o dereceye ulaşmıştı ki artık bunlarla kanaat etmiyor, daha yüksek bir makam arayışından ziyade, makamsızlık derecesine ulaşma anını bekliyordu. Bu arzu ile dünyayı dolaştı. Şemseddin"e, Tebriz"de, tarikat pirleri ve hakikat arifleri, “Kâmil-i Tebrizî”, gönül sahibi seyyahlar ise, çok yer dolaştığı için “ Şemseddin-i perende: Uçan Şemseddin” derlerdi.

“İkiz Ruhlar”ın İlk Vuslatı Tebrizli Şemseddin, Erzurum"da öğretmenlik yaparken ani bir kararla şehirden uzaklaşıp, kaybolur. Şam"a varıp burada bir yıl kadar kalır. Mevlâna"yla Anadolu"da vuslata ermeden önce, Şems"e “maksadına ulaşman için Rum diyarına git”, diye ilham gelir. Yola çıkan Şems, nihayetinde Konya"ya varınca doğruca Şeker-fıruşân= Şekerciler hanına gider. Kaldığı hücrenin kapısına da kendisini büyük bir tacir sansınlar diye iki üç dinar kıymetinde nadir bir kilit takar. Hâlbuki kaldığı han odasında eski bir hasır, kırık bir ibrik ve bir tuğla yastıktan başka bir şey yoktu. On, on beş günde bir, kuru ekmeği paça suyuna batırıp tirit yapar, onunla ayakta kalmayı başarırdı. Şems"in Mevlâna"yla ilk karşılaşması farklı şekillerde anlatılmasına rağmen ilginçtir. Şems Mevlâna"ya bir takım cevabı güç sorular yöneltir. Cevaplarını alınca da bir rivayete göre bayılır. Mevlâna, Şems"le ilk buluşmalarında tam altı ay birliktelik sergilemişlerdir.

Artık ders vermeyi terk eden Mevlâna, zahirî ilimlerle ilgisini keserek münzevî olarak yaşamıştır. Çünkü o, daima Şems"i arar onunla görüşür, onunla gezer ve halvette bulunurdu. “Bazılarının anlattığına göre Şemseddin Tebrizî Konya"ya gelince Mevlâna"nın meclisine gitti. Mevlâna bir huzurun yanında oturuyordu. Önünde birkaç tane kitap vardı. Şems-i Tebrizî: Bu kitaplar nedir? diye sordu. Mevlâna: Buna kîl ü kâl derler. Şems, Senin bunlarla ne işin var? dedi ve bütün kitapları suya attı. Hz. Mevlâna çok üzüldü ve: Behey derviş ne yaptın! O kitaplardan bazıları babamın notları idi ki, bulmak mümkün değildir, dedi. Şeyh Şemseddin elini suya sokup o kitapları bir bir sudan çıkardı. Hiç birisi ıslanmamıştı. Hz. Mevlâna: Derviş bu ne sırdır? diye sorunca, Şemseddin: Bu zevk ve haldir. Sen bundan ne anlarsın! dedi. Sonra birbiri ile sohbete başladılar.”

Şems-i Tebrizî"nin gelişiyle, fünye ateş aldı, bomba infilak etti. Maneviyat dünyası, “Konya Okulu”nu kazanmış Doğu ve Batı birleşmişti. Anadolu ruhunun yüksek fırınlarından biri hararetle çılgınca yanmaya başlamıştı. Emirlerin, bilginlerin ve sufîlerin cenderesinde sıkışıp kalan Mevlâna, Şems"le buluşmasıyla, medresenin tekdüze hayatından koparak yenilenme evresine geçti. Kendisi için kapı aralandı. Bu kapı ki, sonsuzluğa açılır, bir daha da asla kapanmaz. Tazyik, tahrik ve tacizlere dayanamayan Şems, habersiz olarak Şam"a gider. Gidiş Mevlâna"nın içerisinde parlayan aşk ateşini, ayrılık ateşiyle körüklemek içindir. Böylece Mevlâna yandıkça yanacak ve sonunda pişecektir. Bu ayrılıştan sonra Mevlâna, herkesten uzaklaşır ve köşesine çekilir. Bir süre o dert ve keder içinde zamanını geçirir. Birdenbire Şam"dan, yani Şems"ten mektup gelir. Bundan sonra Mevlâna aşk ve şevk içinde tekrar semâ"ya başlar; insanı aşan şiirler ve gazeller, görünmeyen âlemden gelerek görünen âleme düşer. Konya"ya İkinci Geliş Bu ani gelişmenin neticesinde Sultan Veled, Şemseddin"i aramak üzere müridlerden bir topluluk ile Şam"a gittiler. Ayrıca Mevlâna, Şemseddin"in gelmesi isteği ile bir gazeli Sultan Veled"le birlikte gönderdi. Zorla elde edilen bir iknadan sonra Sultan Veled kendiliğinden, aşk ve istekle Şems"in üzengisi yanında yaya olarak hareket etti. Konya"nın girişinde, Mevlâna, umera ve ulemayla beraber onları karşılamaya çıktı. O ana kadar, ayrılık ateşiyle körüklenen Mevlâna, şimdi ise mecazda maşukla buluşma atmosferini teneffüs etmeye başladı ve artık bambaşka bir iştiyak hali yaşıyordu. İki gerçek güneş (Mevlâna ve Şems) bu hal üzerine birbiriyle ilk karşılaşmayla Şems, Sultan Veled"den memnuniyetini ifade etti.

Bir müddet sonra Şems-i Tebrizî, Mevlâna"nın yetiştirmesi olan Kimya adında bir kız ile evlenmek isteğini, Mevlâna memnuniyetle kabul etti. Kış olduğu için holun sofasında bir yer hazırlattı. O kış orasını kendisine oda edindi. Mevlâna"nın oğlu Alâeddin Çelebi (ö. 661/1262), her zaman baba ve annesinin elini öpmeye geliyor ve sofadan geçip hole gidiyordu. Şems"in velilik kıskançlığı harekete geçiyordu. Nihayet bir gün Alâeddin"e: “Ey gözümün nuru! Her ne kadar dış ve iç edeple süslenmiş isen de, bundan böyle bu evde hesaplı gidip gelmen gerekir” dedi. Bu söz üzerine, gücenen Alâeddin, duygularını kontrol edemeyip dışarı çıkınca bir topluluğa bunu anlattı ve bunlar fırsatı kullanarak aralarında gizli tuttukları planlarını harekete geçirdi ve “Garip bir iştir, bilgi peşinde çok gezen bu kişi gelmiş, Hüdavendigâr"ın evine girip onun oğlu ve göz bebeğini kendi evine sokmuyor” dediler. Bunun genel sonucunda gerek ortaya atılan gerekse yüzüne karşı yapılan söylenti ve hareketlerden bunalan Şems, bir gün Sultan Veled"e bahsedip: “Bu sefer, izimi hiçbir yaratığın bulamayacağı şekilde kaybolacağım bilinsin” dedi ve hemen o süre içinde kayboldu. Mevlâna, sabahleyin medreseye girip de evi boş bulup “kadim” dostu Şems"i göremeyince Sultan Veled"in evine koştu ve: “Bahaeddin! Ne uyumuşsun, kalk şeyhini ara; zira yine burnumun onun güzel kokularından mahrum kaldığını görüyorum” dedi.

Kayboluş/Son Gidiş veya Ruhun Bedenden Uçuşu Artık suyunu gereği kadar tutan barajın bendi yıkılmış ve Aşk pınarının suyuyla arzın sulanma vakti geldiği için, Şems aradan çekilmiştir. Şems"in aniden ortadan kaybolması veya öldürülmesi günümüze kadar Mevlâna ile ilgili her araştırmanın muhtevasında önemli bir yer tutar. Şems"le ilgili incelemelerin sonucunda herkes tarafından onaylanmasa da onun şehit edildiği yönündeki haber ve rivayetler bizce daha makul gözüküyor. Şems"in öldürülüş sırrı, Mevlâna hayattayken yalnız Sultan Veled ve birkaç has müridi arasında kalmış, ancak Mevlâna"nın vefatından sonra Eflakî"ye (ö.761/1360) söylenmiş, o da bunu eserine kaydetmişti. Mevlâna"nın vefatından sonra da Şems"in üzerine türbe yaptırılmış, yine de (burada mezar var) denmemiş, Mevlâna"nın ruhu incinir diye kimse Şems"in şehit edildiğinden bahsetmemiş, gerçekleri bilen dervişler “Şems kayboldu, burası da türbe değil makamdır” demekten başka bir şey yapmamışlardır.

Şems"in Kayboluşunun Mevlâna"daki Yansımaları Şems"in Konya"dan aniden ve habersiz ayrılışından sonra Mevlâna"nın yazdığı şiir ve gazellerde, onun öldürülmüş olduğuna dair bir işarete rastlanılmamaktadır. “Olaydan kırk gün sonra Mevlâna başındaki beyaz sarığı atıyor; duman renkli sarık sarıyor ve matem nişanesi olan Yemen hırkası, Hint ferecisi giyinerek ömrünün sonuna kadar bu kıyafeti devam ettiriyor.” Şems"in öldüğü söylentilerine, Mevlâna uzun süre inanamamış, Divan-ı Kebir"in en içli ve hazin şiirlerini söylemiştir. Bu olay ve konu ile ilgili bir rubâisinde oldukça hüzünlüdür:

Kimdir o? Hayat kaynağı eş öldü dedi! Kimdir o? Ümit söndü, ateş öldü dedi… Mel"un, dama çıktı yumdu bir an gözünü, Düşmandı ya Şems"e “Bak güneş öldü dedi”

Şems-i Tebrizî"nin ayrılığının arkasından Mevlâna çok defa onun ismini kullanarak, bazen onun ağzından Divan-ı Kebir"in birçok gazel ve rubâilerini terennüm edip kaleme almıştır. Burada Şems"i sembol gibi göstererek ilâhî aşkı, vahdet-i vücud görüşü içinde “yanmış” bir ruhun duygularını dillendirmiştir. Görünmeyen Âlemin İnsanı Şems"in Ulaştığı Aşkın Hâli Gizemli ve sıra dışı bir sufî olan Şems, belli bir yerde uzun süre kalmayan zor isimdir. Zor bilmeceler, manası derin sorularla insanın beynine bir şüphe kurdu soktuktan sonra aniden kaybolmuştur.

Şems, uykuda olan gönüllere kozmik bir şok uygulamış ve bu hareketiyle Mevlâna"da büyük bir ilgi meydana getirmiştir. Mevlâna, Şems"i, özgür ruhlu ve çekici bir insan olmanın yanı sıra, içsel varlık düzeyinde bir okyanus kadar çok sembolü anlayabilen bir kişi olarak görür.

Şems sırların sırrı ve aydınlanmanın nurudur. Kendisini gizlemesine rağmen o, olgun, olgunlaştıran, söz (kal), hâl ve keşif sahibi bir Allah dostuydu. Bunun için ona ilâhî bilgi ve hakikat arayıcıları müracaat ederdi. Cennet yolcularına keşif ve vuslat yolunun istikametini tahayyül ettirirdi. Şems"i, onunla ilgili araştırmacıların sandığı ve tanıttıkları gibi basit bir Bâtınî dervişi olarak görmek, onu hafife almak anlamına gelir. Zira çocukluktan beri aşkın varlıkla olan -madde evrenini aşan- kaynaşmasıyla o, yüzyılların yetiştirdiği büyük gönül sultanları arasında üstün vasıflarla donatılmış irfan ehli bir âriftir. Aksi durumda, Mevlâna gibi zâhir ve bâtın ilimlerinde yüksek derecelere ermiş, zamanında müderrislik ve müftülük mertebelerine yükselmiş seçkin bir insanı, ilahî bir aşk ve iştiyak ateşiyle yakıp pişirebilir miydi?

Şems"in sözle anlatılamayan cazibesi, Mevlâna"ya bütün normal hayatını alt üst ederek, işini gücünü, medresesini ihmal ettirerek, onu madde âleminin sonlandığı başka bir âleme götüren; ona mânâ âleminin perdelerini ve kapılarını aralayan bu Tebrizli Âşık olmuştur. Mevlâna, Şems"i özgür, evrensel insan olarak, içsel varlık düzeyinde bir okyanus kadar çok sembolü anlayan bir kişi olarak tasvir eder. Mevlâna"ya göre Şems, çokluğun arkasındaki birliği görmüş ve birliğin nasıl çokluğa dönüştüğünü anlamıştı. Varlıktaki vahdetle kesret arasında gidip gelmeleri varlığına sindiren Şems, kendisinin görünen âlemin üstünde var edilmiş bir varlık olduğunun farkındaydı. Dünyevî bir varlığın kolaylıkla taşıyamayacağı ağırlığın yükünü kanıksamıştı. Hayatı, bütün varlığı ve hayatın özünü tecrübe etmişti. Şems evrenin gelişmekte olan hafızasında insanlığın açığa çıkmasını ve kendini gerçekleştirmesini sembolize ediyordu. O mutluluğa ulaştı, zevk deneyimini yaşadı ve arayışını sonlandırdı. Çünkü o, arayış içindeki varoluş düzeyini ortadan kaldıran ve maddeyi anlayan aydınlatıcı safhaya erişmişti. Sıfat ve nitelik engellerini yırtıp bir tarafa atarak en nihayet onların olaylar âleminde nasıl tekevvün ettiğini keşf ve müşahede etti. O, varlıktan yokluğa ve onun da ötesine, hatta “ötelerin de ötesine” ulaştı. Gizlemeyip ifşa ettiği bu mertebelere ulaşan Şems, sohbetinde bulunduğu insanlar onu kendilerine bağlayıp mürit edinmeye yeltendiklerinde sert bir kayaya çarpmaktadırlar ve Şems"i kaybetmektedirler. O, bir aşk, vecd, hakikat ve divanelik timsalidir.

Şems, asla özgürlüğünden taviz vermeyen yürüyen hür Âdem modelidir. Alışılmış kalıpları ve kitlelerin sınırlarını zorlamak, özellikle riyakârlığın kalıntılarını yok etmek, Şems"in en büyük ideali ve hem de görevidir. Sözlerin ve kelimelerin anlatmada güçlük çektiği makamlara erişen Şems"in, çıktığı en uzun yolculuk ve bunun sonucundaki hüzünlü gurbeti, adeta bir sürgündür. Dünyevî bilgilerin ötesinde irfan âleminin bilgisine sahip olan Şems, Mevlâna"ya salt aklın zincirinden kurtulmanın formülünü vermiştir. Sufîlik yaşadığı bir tecrübe olmasına rağmen yine de sıradan bir din bilgini olarak yaşayan Mevlâna, Şems"le tanıştıktan sonra aşkından coşan ve kaynayan okyanus halini almıştır. Hâsılı, Okyanusların birbirlerinde buldukları fakat başkalarının bulamadıkları en önemli zenginlik, zahirî dünyada bulunmayan aynaydı. Bunlar, şeyhlik, mürşitlik, halifelik, müritlik makamlarının daha da ötelerini aşarak birbirlerine ayna oldular.

54 yorum:

yazmak_eylemi dedi ki...

Sayın Ali SARIGÜL;
Mevlana'nın manevi kızı kimyayı Şems'e verişinde yanlış anlamaları engelleyip Şems'in rahatçe girip çıkabilmesi maksadının olduğu söyleniyor. Hatta iki mutasavvıf arasında eşcinse duyulan bi ilişkinin varlığını iddia edenler bile var ki, karalama amaçlı olduğunu düşünmeme rğmen merak ediyorum gerçekliği var m yok mu? Bi de şems ile MEvlana'nın karşılaştıkları sahneye ilişkin bilginin kaynağnı verebilir misiniz. Bu aralar mevlana ve Şms ilişlkisi ve şiirleri üzerine düşünesim var da. bu nedenle zahmet vermezsem önlendireceğiniz kaynakalrla yardımcı olmanızdan memnuniyet duyarım.

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Hz. Mevlana'nın üvey kızı Kimya Hatun'u mürşidi Şems-i Tebriz'i ile evlendirirken amacının ne olduğunu bilemeyiz.

Bu iki büyük insan arasındaki ilişkiyi eşcinsel bir ilişki gibi algılamak ve sanmak aşk konusunda cehaletten ileri gelir. Aşk esas olarak insanı kendisi için iyi olanı aramaya yönlendiren kudrettir. Aşk ilişkisi kadınla erkek rasında olabildiği gibi erkek ile erkek ve kadınla kadın arasında da olabilir ve illede cinsellik içermesi gerekmez.

Tasavvuf düşüncesinde mürit(öğrenci) ile mürşit(öğretmen ) arasındaki ilişki öğrenci kadın olsun erkek olsun bir aşk ilişkisidir ve temel olarak hem öğrencinin hem de öğretmenin ruhsal tekamülünü amaçlar.

Mevlana, Şems ve onların çevresi ile ilgili en çok kabul gören bilgilerin Ahmet Eflaki Dede'nin Menakıbü'l Arfiîn(Ariflerin Menkıbeleri)adlı eserinde olduğu kabul edilir. Elbette Mevlana'nın eserleri ve Sems'in Makalat adlı eserini okumanın da bilgilenme açısından yararı olur. Son zamanlarda yayınlanan Muriel Maufroy'nun Mevlananın Kızı ve Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar adlı romanları da okunabilir.

Adsız dedi ki...

Peki hocam Mevlana duruşu itibariyle sevgi ve hoşgörüyü temsil etmesine rağmen Şemsin sonu neden ölüm yada kayboluştur?

Ali Sarıgül dedi ki...

Doğrusunu söylemek gerekirse Hz.Mevlana'nın sevgi ve hoşgörüsü ile Hz.Şems'in ölümü yada kayboluşu arasındaki bağlantıyı kuramadım. Hz. Şems bir rivayete göre öldürüldü, bir rivayete göre ise Konya'yı terk etti. Bizim düşüncemize göre aslında ikisi arasında sonuç bakımından fark yoktur.
Hz.Şems'in Konya'ya gelişi ve Hz. Mevlana ile buluşması hiç şüphesiz bir nedene dayanan ve raslantısal olmayan bir olaydı.
İlm-i Leduna aşina olanların bilebileceği gibi Hz.Şems'in gelişi o güne kadar saygın bir din âlimi olan ancak derununda büyük bir aşk potansiyeli taşıyan Hz.Mevlana'nın önündeki bir takım perdeleri ve dolayısı ile onun "yol"unu açmaktı. Bu görevini yaptıktan sonra da sessizce sahneden çekildi.

Adsız dedi ki...

benim sormak istedigim okudugum Kimya Hatun kitabıyla ilgili, kitabın sonunda hz.Sems 'in Kimya Hatunu döverek öldürmesi. akıldan uzak geliyor? ama kitap iranlı bir yazar tarafından yazılmıs ve ülkelerinde ödül almıs. bilgilendirirseniz sevinirim...

Adsız dedi ki...

bu konu hakkında bilgilendirirseniz şahsım adına bende sevineceğim saygılar

Ali Sarıgül dedi ki...

İranlı yazar Saide Kuds'un sözünü ettiğiniz kitabını okumadığım için yazarın ileri sürdüğü görüşleri hakkında yorum yapamam. Ancak Kimya Hatun'un ölümü ile ilgili olarak farklı kaynaklarda farklı görüşler olduğunu biliyoruz.

Benim şahsi görüşüm bir velinin değil bir insanı bir karıncayı bile öldüremeyeceği yolundadır.

Kimya Hatun, Şems-i Tebrizi hazretleri ve Alaaddin Çelebi arasında yaşanan ve açıklıkla bilinemeyen olaylar bu tür yorumlara yol açmış olabilir.

Tarih her zaman yanlı ve yanlış bilgilerle doludur. Hüküm vermeden önce iyi düşünmek gerekir kanısındayım.

Adsız dedi ki...

Sayın hocam,
Kuds'un kitabını okumadığınızı belirtmişsiniz,buna rağmen ben bir bilgi vermek ve sormak istiyorum.
Bu kitapta Kimya Hatun'un Kerra Hatun'un öz kızı olduğundan bahsetmekte ..
Oysa kısa bir süre önce okuduğum (Elif Şafak "Aşk" )ve Mevlana ile Şems arasındaki ilşkiyi birazda günümüz bakış açısı içerisinde çeşitlilik katarak bizlere sunan yazar Kimya Hatun'un aslın da Mevlana'nın hanesine sonradan geldiğini evlatlık olduğunu yazmış..
Ben bu konu ile ilgili kaynaklara imkanımelverdiği kadarıyla baktım net bir bilgiye ulaşamadım..Kimya Hatun gerçekten evlatlık mı?Yoksa Kerra Hatun'un öz kızı mı?
Kıymetli zamanınızdan vakit ayırıp cevap verebilirseniz çok mutlu olurum.
İlim yolunda çalışan,gönülleri inancını hiç yitirmeyen size ve siz gibilerine selam olsun..Allah'a emanet olun...

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Mevlana'nın Kızı adlı kitabın yazarı olan Muriel Maufroy da kitabında Kimya Hatun'un Faruk adlı Müslüman bir Türk ile Evdokia adlı Hıristiyan bir kadının çocuğu olduğunu ve yetiştirilmek üzere Hz. Mevlana'ya öğrenci olarak verildiğini ileri sürüyor. Sizin belirttiğinize göre Saide Kuds ise Kimya Hatun'un Hz. Mevlana'nın ikinci eşi Kerra Hatun'un öz kızı dolayısı ile Hz. Mevlana'nın üvey kızı olduğunu ileri sürüyor.
Şimdi biz kime inanacağız? Benim şahsen elimde bu konuda kesin bir bilgi bulunmuyor. Ayrıca tarihi metinlerde bu konuda kesin bir bilgi bulunsa idi böylesine farklı rivayetlerin olmayacağı da açıktır.
Daha önce de yazdığım gibi 800 yıl önce meydana gelmiş olaylar hakkında net ve kesin sonuçlara varmanın pek de kolay bir iş olmadığını düşünüyorum vesselam.

Tabel Taşkıran dedi ki...

SON YÜZYILIN ŞEMSİ BİLİNİYOR MU ?

saliha balkan dedi ki...

Le Dun ilmi ile ilgili biraz bilgi verirmisiniz?

Ali Sarıgül dedi ki...

Gizli veya batıni ilimler anlamına gelen ilm-i ledun ki buna ezoterik bilgi de denir öğretilemez. Ancak bu ilme vakıf bir kişi tarafında talibe tatbik ettirilir.

zebiha dedi ki...

selamlar.
mevlana ve şems-i tebrizi'nin yoldaşlığını anlatan kitaplar tavsiye edebilir misiniz? burada yazdığınız kitap isimleri bununla mı ilgili?
kolaylıklar...
saygılar...

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Bu konu ile ilgili yazışmalarda adı geçen kitaplardan yararlanabilirsiniz.Bunlara ilave olarak Mesnevi ve Divan-ı Kebir başta olmak üzere Hz. Mevlana'nın diğer eserlerini de okumak yararlı olur.

paçoznuri ve saz ekibi dedi ki...

merhabalar hocam!
öncelikle şemsle evlenmek isteyen kimyanın kendisiydi ve mevlananın oğlu alaaddin çelebinin kendisine aşık olduğunu bliyor ama ona kardeşgözüyle bakıyordu ancak şemse ise aşıktı bununla beraber mevlananın bu evliliğe izin vermesindeki en büyük sebeplerden biri ise şemsin eğer evlenirse bi daha biyerlere gitmeyeceği umuduydu. kimya özel yetenekleri olan bi genç kızdı ve ölülerle konuşabiliyodu özellikle mevlananın onu yanına almasındaki sebeplerden biri de onun özel bi çocuk olduğunu farketmesiydi ve kimya kerra hatunun değil köylü bi çiftin çocuğuydu babası özel bi çocuk olduğunu anlamış ama köyde kalırsa yazık olacağını düşünerek onu elinden tutup mevlananın yanına getirmişti...bunlarda benim bilgilerim hocam paylaşmak istedim
bir de birkaç sorum olacak hocam eğer yanıtlayabilirseniz çok sevinirim
günümüzde yaşayan bi şems var mıdır acaba?varsa kimliği belli midir?
nasıl sufi olunur?
bayanlarda sufi olabilir mi?

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Paylaşım için teşekkür. Sorularınıza kısaca yanıt vermeye çalışayım:

1-Her devirde yaşayan bir "şems" vardır. Çünkü Şems-i Tebrizi fani, "şems"lik bakidir.
Bir veli, kapısı çalınmadıkça yani borçlandırılmadıkça kendini belli etmez. Bu nedenle bir çok veli ehl-i batın olarak kalmıştır.

2-Sufi, sufi yoluna girilerek olunur.Bunun için bir rehber yani öğretmen şarttır.

3-Elbette kadınlar da sufi olabilir. Nitekim ünlü sufilerden Râbia-tül Adeviyye bir kadındır.

sessizçığlık dedi ki...

Zaman ötesinde yaşar aşık. Ne dünü, ne yarını vardır. Sonsuz bir andır gördüğü ve göründüğü. Sevgiliden ayrı bir an yoktur O’na ve gayrıya meyil yasaktır Aşık’a. Neyi var neyi yoksa sevgiliye teslim eder. Kendini anlatma derdine düşmez, hal ehli anlar halinden. Ne büyük aşkmış Hazreti Şems’le Hz. Mevlana arasındaki. Anlamaktan, bilmekten çok uzağım ama 800 yıl sonra bile hâlâ yanması, yakması hayretle diz çöktürüyor, gönül titretiyor..
Paylaşımlar için sonsuz teşekkürler.. Muhabbetle hocam.. :)
B.E

Adsız dedi ki...

Merhaba,

hocam Seyh Bedreddin ile Sems'in goruslerinde benzerlik goruyorum.Sizce Bedreddin Sems ten yada Hz Mevlana'dan etkilenmis olabilirmi?

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;
Nasıl bir benzerlik gördüğünüzü bilmiyorum ama etkilenme her zaman mümkündür. Dolayısı ile Şeyh Bedreddin'in de gerek çağdaşı gerekse kendisinden önce yaşamış mutasavvıfların görüş ve düşüncelerinden etkilenmesi gayet tabiidir.

perin dedi ki...

Merhabalar Ali Bey,
Mevlana ve Şems ile ilgili araştırma yaparken aklıma birkaç soru takıldı.
Kaynaklara göre Şems'in doğum yılı 1164, Mevlana'nın doğum yılı 1207.. Tarihte anlatılanlara göre Mevlana Şems ile karşılaştığında 30 lu yaşlarının ortalarında olduğu belirtiliyor. Bu duruma göre de Şems 80 li yaşlarının başında olması gereklidir... Soruma gelince bu yaşlarda ki bir adamın Şam'dan Konya'ya tekrar Şam'a ve belki başka ülkelere at üstünde onca zaman seyahat edebilmesi nasıl mümkün olabilir? ayrıca Şems tasvirlerinde neredeyse Mevlana'dan daha bile genç tasvir edilmişken böylesi bir çelişki nasıl olabilir? Şems'in başka bir Şems olması mümkün müdür?Belki herşeyin yanında böylesi bir soru çok önemsizmiş gibi gözükebilir ama benim için önemli bir ayrıntıdır.
Saygılarımla, sağlıcakla..
perin onay

perin dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Şems-i Tebrizi hazretlerinin doğum tarihi konusunda sanırım tarihçiler arasında bir ittifak yok. Bazı kaynaklar onun doğum tarihi olarak 1185 tarihini veriyorlar. Bu durumda Hz. Mevlana ile Şems hazretleri arasındaki yaş farkı daha az olacaktır.

Diğer taraftan Şems-i Tebrizi hazretlerinin özel bir insan olduğu ve sıradan insanlarda bulunmayan gizemli özelliklere sahip olduğu rivayet edilir.Bu durumda geç yaşlarda da olsa uzak mesafelere seyahat edebilmesi anlaşılabilir bir şey olur.

Tasvir konusuna gelince bu bütünüyle tasviri yapanın görüşüne bağlıdır. Bu nedenle ikinci bir Şems olduğunu sanmıyorum.

Selam ile.

perin dedi ki...

Yazıma verdiğiniz karşılık için teşekkür ve selam ederim
perin onay

Adsız dedi ki...

Hocam Merhaba,
Yakın zamanda Mevlana Hazretleri ve Şems-i Tebrizi hakkında yayınlanan kitapların hemen hemen hepsini okudum ve ne yalan söyleyeyim Konyalı olduğum halde , Mevlevilik,Sufilik gibi konularda daha yeni yeni bilgi sahibi oluyor olmak üzdü beni. Hocam izninizle bir de sorum olacak;okuduğum iki farklı kitapta Kimya Hn ın ölümüne dair iki farklı yorum vardı;Birinde evlenmelerine rağmen Şems e olan aşkına bulamadığı karşılık nedeniyle üzüntüsünden hastalanarak öldüğü, diğerinde ise Şems den izinsiz gezmelere katıldığı için Şems in kendisine kızdığı ve onun nazarı ile hastalanarak öldüğü yönünde. Sizin doğru bildiğiniz doğrusu nedir. Saygılarımla

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Hz.Şems'in nasıl öldüğü konusunda rivayet muhtelif olduğu gibi Kimya Hatun'un ölümü ile ilgili olarak da muhtelif rivayetler bulunmakta. Yani bu konuda kesin ve net bir bilgi yok.

Kesin olan Kimya Hatun'un genç yaşta, Şemsi Tebrizi'den önce öldüğü.

Selam ile.

Adsız dedi ki...

Merhabalar...
Şu sıralar Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar kitabını okuyorum... Orada taşı kanayan bir yüzükten bahsediliyor... Bu işin sırrı nedir... Ve Şems-i Perende'nin de acaba Kimya Hatunu öldürdüğü için kalbi düğümlenmiş olabilir mi? Tabi biliyorum bunların hepsi bir rivayet elimizde kesin bilgiler yok kimsenin kati bir cevap vermesini elbette ki beklemiyorum ama sizin değerli görüşlerinizi de bilmek isterim... Bir de Mevlana ile Şems-i Tebrizi arasındaki ilişkide kim mürit kim mürşitti benim şahsi fikrim ikisi de birbirinin hem müridi hem mürşidiydi. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir...
Şimdiden teşekkürler...
İyi çalışmalar...
Allah her daim yar ve yardımcınız olsun....

Unknown dedi ki...

Merhaba
Bir öğretmen zamanı geldiğinde mi öğrencisi onu bulur? Yoksa o hep orda mıdır ve öğrenci farkına vardığında mı zamanı gelmiş demektir?

Neticede sabır sabittir öyle değil mi?

Ali Sarıgül dedi ki...

Öğretmen her zaman hazırdır. Hazır olmayan öğrencidir. Öğrenci hazır olduğunda öğretmenin kapısını çalacaktır.
Öğrenci ne zaman hazır olur derseniz vakt-i merhunu geldiği zaman...
Sabır şüphesiz işin temelidir.

Unknown dedi ki...

merhaba suan okuduğum kitap baska bır yazara ait ''bab-ı esrar'' okudukca kendım o donemde yaşamış gıbı hıssedıyorum.okudugum eser bıtınce sızınde eserinizi alıp okuyacagım.içeriği Hz. Mevlana ve Hz. Şems olan butun kıtaplar okumaya değer bence...

Adsız dedi ki...

merhaba, ben kevser. Şems ve Mevlana gerçekten çok ilgimi çekiyor ve bu konuda duyduğum tüm bilgileri büyük bi iştahla alıyorum fakat bab-ı esrar da karşıma çıkan bi kaç hikaye beni şaşkına çevirdi örneğin Şems in insanları öldürüyor olması çok garip bir duasıyla insanların ölmesi evet elbette Allah ın sevgili bir kulu fakat bu yönde dua etmesi dahi garip değil mi? üstelik bu kitapta Kimya hatun alaaddin ile Şems i aldatıyor ve Şems onu öldürüyor aşk ta da saçma olan şeyler vardı örneğin şems şarap tan bir yudum alıyordu kerrayla meryem heykeli yapıyorlardı bunların kurgu olduğunu düşünüp aldırmadım fakat bab-ı esrar Ahmet eflaki dede nin kitabından büyük ölçüde faydalandığı için doğruluk payının yüksek olduğunu düşünüyorum siz de bu konuda kitap yazdıysanız çok geniş bilgileriniz olmalı beni bu konuda aydınlatırsanız memnun olurum bu olayların doğruluğu var mı yoksa aslı nedir eğer böyleyse büyük ölçüde hayal kırıklığına uğrayacağım...

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba ;

Öncelikle belirteyim ki ben bu konuda kitap yazmış değilim.

Daha önce sorulan benzer sorulara verdiğim cevabı tekrarlarsam ben şahsi olarak bir velinin birilerine beddua edebileceğine adam öldürebileceğine inanmam.. Tabii tarihi kaynaklarda farklı bilgiler olabilir ama ben tarihe pek güvenmem.

Diğer taraftan Şems ve Mevlana ile ilgili olarak yazılan romanlarda da farklı bilgiler olduğunu biliyorum. Kitapların yazarları tarihi bilgilere mi dayanıyorlar yoksa yazdıkları kurgu mu bunu da yazarlarına sormak lazım...

Şems, Mevlana vb. büyükleri anlamak için onların hakkında yazılanlardan çok onların bizzat yazdıklarına yani eserlerine önem vermenin daha doğru bir yol olduğunu düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

Merhaba

Kimya Hatun Sems in "kayboldugunda" yasamiyormuydu?

Cevaplandirabilirseniz memnun olurum tesekkürler

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba;

Bilindiği gibi Hz.Şems iki kez Konya'yı terk etti. Birinci terk edişinde Kimya Hatun hayattaydı ve henüz Hz.Şems ile evli değildi.
Hz. Mervlana'nın isteğiyle Şems Sultan Veled tarafından Şam'da bulunarak Konya'ya geri getirildi. Şems ile Kimya Hatun'un evliliği bu dönüşten sonra oldu.
Hz. Şems'in Konya'yı ikinci terk edişi Kimya Hatun'un ölümünden sonra oldu. Ancak bir rivayete göre Hz. Şems Konya'yı terk etmedi. Alaaddin Çelebi tarafından öldürüldü.
Böylece sadece Konya'yı değil bu süfli âlemi de terk etmiş oldu.

nurduygu dedi ki...

merhabalar,
mevlana hazretlerini tanıyordum her insan kadar...2009 baharında yaptığım Konya gezisinde herşey başkalaştı sanki...önce Şems in türbesine gittim yolda bi amca sölemişti önce hocasına git duanı et rızasını al die... orda farklı bi maneviyat vardı hiç çıkmak istemedim... sonra mevlana türbesi..bi rehberim olmadığı için çok verimli bi gezi değildi aslında... ama okumakta olduğum Elif Şafak ın AŞK INA daha bi sıkı Bağlandım.o zamandan bu ve yana şems ve mevlana ile ilgili tüm kitapları okudum ve hala okumaktayım. ama bişiler eksik bende yarım kaldı sanki bi yerler...mesnevi yi okumak istemiyorum çünkü tam anlamıyla mevlanayı anladıktan sonra başlayıp tüm hayatıma sindirerek okumak istiyorum.aynı sebeblerden dolayı makalat ı da okumadım. sizce ben ne yapmalıyım ki bu boşluktan çıkıp aynı AŞK ı yakalayabileyeim? şimdiden teşekkürler...

Ali Sarıgül dedi ki...

Mevlana,Şems ya da onların adında simgeleşmiş aşkı anlamak kitaplardan edinilecek bir şey değildir. Kitaplardan bilgi edinebilirsiniz ama sizde aşkı uyandıracak olan başka bir şeydir ki ona rehber ya da mürşit diyoruz...Nasibiniz varsa böyle bir kişi ile karşılaşırsınız.
Mevlana ya da Şems'in kitaplarını okuma konusuna gelince o yüce ruhları tam olarak anlayıp okumak için bir ömür beklemek gerekebilir..
O nedenle bir tarafından işe başlamak da fayda vardır derim..Zira okumanın amacı bir anlamda da yazanı anlamak değil midir ?

Adsız dedi ki...

cüzi(dünyevi) aşk ile külli(mutlak) aşk arasındaki ilişkiye dair görüşleriniz ve mevcut eserlerde bahsedilenler doğrultusunda söyleyebilecekleriniz nelerdir?
cevaplarsanız sevinirim ve şimdiden teşekkürler...

Ali Sarıgül dedi ki...

Ben aşkın bir bütün olduğuna inanırım. Onu cüz'i-külli yada dünyevi-ilahi diye ayırmayı doğru bulmam. Aşk her insanda doğuştan gelen bir duygudur. Bu duygu insanın kendisi için iyi olanı, başka bir deyişle "hakikat"i aramasını mümkün kılan bir güçtür.
Bu güç bir insana yönelirse dünyevi deriz, Tanrıya yönelirse ilahi deriz. Bu yönelmenin ardındaki temel saik aynıdır :Halinden memnun olmamaktan kaynaklanan arayıcılık hali.

Adsız dedi ki...

selamün aleyküm..ben hayatımda çok ilginç şeyler yaşadım..bi sevgilim vardı onunla uzun süre ayrı kaldık o bana artık sevgili olamayacağımızı söyledi...kendisine mevalanasını aradığını söyledi..şemsle dost olduğunu söyledi,ilginç tasavvuf ehli bi insandı...ben inanamadığım için yolumu değiştirdim fakat hala aklımda soru işaretleri var,acaba bi kızla bi erkek hz.mevlana ve hz.şems gibi dost olabilir mi?

Ali Sarıgül dedi ki...

Hz. Şems ile Hz.Mevlana arasındaki ilişki dostluktan öte bir ilişki idi ki ona aşk diyoruz. Aşk denilince insanların aklına hemen peşi sıra cinsellik geliyor. Oysa bir aşk ilikisi cinsellik içerebilir de içermiyebilir de. Bu mana da aşk kadınla erkek arasında olabildiği gibi erkek ile erkek ,kadın ile kadın arasında da olabilir.
Sizin sorunuza gelince bir kadınla erkek arasında dostluk(aşk) olabilir ve bunun illa da cinsellik içermesi gerekmez.
Burada unutulmaması gereken şudur:
Bu tür ilişkiler daima öğretmen- öğrenci ya da başka bir deyişle mürit-mürşit ilişkisidir.

Adsız dedi ki...

Aşk aşıktan değildir aşk bir araçtır insanı yakıp kavuran kavurdukça olgunlaştıran bir olgudur.Aşkın temelinde iki derviş'in bedeni ve ruhi bir aşkı yoktur aslında onların aşkı onları yaratan Allah c.c.yi ve onun nurunu birbirlerinde görmeleridir.Eşcinsel lafları falan dolaşmış onları Allah'ın lanetine havale edip, kainatın sırlarına ermiş birbirlerindeki güzelliklere aşık olmuş iki hazrete nasıl olupta fütursuzca iftiralar atabilyorlar anlamış değilim.Bütün dünya Rumi nin felsefesine aşık olmuşken bir kaç dengesiz insanların aklını karıştırmaya çalışıyor buna çok üzüldüm...Yaşar CANLI

Adsız dedi ki...

bizim insanlarımız gercekten çok cahil hocam şu manada şems ile mevlana arasındaki aşkı cinsellikle bağdaştırmak oysa bi zahmet edip okusalar hayatlarını okusalar şemsin 40 şartnamesini ve mevlananın kitaplarını şiirlerini söylemlerini mantık alırmıydı ozaman onlar arasındaki aşkın cinsellik olmadığını manevi doyumluluk olduğunu düşünün bi kere onların aldığı eğitimi çektikleri ıstırapları bilgi birikimlerini bunlar kolay şeylermi şems ve mevlana hz gibi kişilerde bir z<aman sonra dünyevi nefisler yok oluyor diyorlarki şems eşini öldürmüş ey kara cahiller biraz mantıkla biraz okumakla böyle bir şeyin mümkün olmadığını anlamak çokta zor olmıyacaktır haksızmıyım hocam selam olsun size

Adsız dedi ki...

bizim insanlarımız gercekten çok cahil hocam şu manada şems ile mevlana arasındaki aşkı cinsellikle bağdaştırmak oysa bi zahmet edip okusalar hayatlarını okusalar şemsin 40 şartnamesini ve mevlananın kitaplarını şiirlerini söylemlerini mantık alırmıydı ozaman onlar arasındaki aşkın cinsellik olmadığını manevi doyumluluk olduğunu düşünün bi kere onların aldığı eğitimi çektikleri ıstırapları bilgi birikimlerini bunlar kolay şeylermi şems ve mevlana hz gibi kişilerde bir z<aman sonra dünyevi nefisler yok oluyor diyorlarki şems eşini öldürmüş ey kara cahiller biraz mantıkla biraz okumakla böyle bir şeyin mümkün olmadığını anlamak çokta zor olmıyacaktır haksızmıyım hocam selam olsun size

Adsız dedi ki...

AŞK kelimesi dilimize Arapça'dan geçmiştir.Asıl haliyle IŞK'tır.Işk ise Arapça'da SARMAŞIK demektir.Buradan bakarsak AŞK'ın sadece, birbirlerine cinsel arzu duyan çiftlerle sınırlı olmadığını görürüz.Yani bir insan herhangi bir yaratılmışa bu duyguyu besleyebilir.
not:İçinde yaşamak zorunda bırakıldığımız vahşi,kapitalist ve emperyalist sistemlerin yaratıcıları ve güncelleyicileri,bütün insani değerlerimize yaptıkları gibi algılarımızı da tüketmekten yana yönlendirdikleri için,Aşk'ı hayvani güdülerimizden yola çıkarak tanımlamamıza neden oluyorlar.Ama unutmayın arkadaşlar BİZLERİ HAYVANLARDAN AYIRAN TEK BİR ÖZELLİĞİMİZ VAR:SORGULAMA YETENEĞİ.

SEVGİLE VE AŞKLA YAŞAYIN.!!

Adsız dedi ki...

ben bilme bildiğim tek şey hz şemsin vede hz mevlananı ALLAH cc olan aşkları ALLAH cc bizleride onların aşıkndan nasip etsin bizlerde ALLAH cc yolunda aşık olan kullarından oluruz ahhhh ben de nerde görsem hz şemsin tebrisi ile ilgili kitap okuyorum

hzşemse aşık olan arzu...

Kenan16240 dedi ki...

Kenan Kervan /Bursa

Kimya Hatun'un kabrini ve nerede olduğunu internette çok araştırdım ama bir bilgi edinemedim.
Bu konuda bilgisi olan varsa yardımcı olabilirmi acaba.
Allah razı olsun.

Adsız dedi ki...

merhaba yıl gelmiş 2012 ye ama yeni yorum bırakıcam mevlana ve şemsin aşkını hep ilgi çekici bulmuşumdur...Aslında elif şafak aşk adlı romanını okudğumda çok değişik gelmişti mevlana ve şems özellikle kitabın bir bölümü vardı şemsin mevlanaya giderken hazırlığı saçlarını ve kaşlarını traş etmesi çok acaip gelmişti bana... üsteki yorumları okudum şemsin eşini öldürmesi bu bi rivayet ne kadar doğru bilemeyiz ama böyle birşey yapacağanı hiç sanmıyorum birde mevlanayla ilgili en güzel ve en bilgi içerikli kitap hangisidir almayı düşünüyorum insan hikayelerin içine girdikçe daha fazla bilgi edinmek istiyor.
NuR~~

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba,
İnsanın bir dostuna giderken üstüne başına çeki düzen vermesi normal bir davranıştır ki biraz da karşımızdaki insana değer vermemizle ilgilidir.Daha önceki yorumlarımda da değindiğim gibi hem Mevlana, hem de Şems ile ilgili pek çok rivayet bulunmaktadır. Bunların hangisi doğru hangisi yanlış bilme imkanına sahip değiliz. Ancak yine de bu rivayetler hakkında bir fikir yürütebilmek için Şems'i ve Mevlana'yı tanımak, anlamak gerekir diye düşünüyorum. Bunun en iyi yolu da onların eserlerini okuyup incelemek olabilir.

emine dedi ki...

Hocam eklemeyi unuttum yazim yanlislarim ya da yanlis anlasilmalarim varsa eger affola..

Adsız dedi ki...

Hz.şems; eğer mevlana gibi bir ruh ikizine kavuşursa o zaman başını vermeye hazırdı.

Merve dedi ki...

Merhaba Ali Sarigül sende sufimisin?

Ali Sarıgül dedi ki...

Merhaba, Sufi, ben sufiyim demez.

Adsız dedi ki...

Ben Mevlanın,Şemse söylediklerin de ve yaşadıklarında ilahi bir durum göremiyorum. Tam tersi oldukça dünyevi bir ilişki var aralarında. Mesneviyle ilgilenen ve bu konuyla ilgili yorumlar yapan insanların bu ilişkiyi yok kendini gördü onda, yok ilahi bir aşk gibi komik açıklamalar yapıyor olması ise iki kat daha komik. Mevlana ve Şemsin arasında ki ilişki kendi çocuklarını bile rahatsız etmiştir ve Mevlana bile bizim aramızdaki ilahi bir münasebet demezken dedikoduları önleyemez, bütün saygınlığına rağmen önüne geçemezken 800 yıl sonra bu konuyla ilgilenenlerin, "Efendim aralarında ilahi bir aşk vardı" demeleri çok anlamsızdır. Aralarında ki ilişkiyi bu konuyla ilgilenen herkes biliyor ama hiç kimse niyeyse konduramıyor. Böyle bir gönül ilişkisi yaşamış olmaları Mevlana'yı küçük düşürmez, büyüklüğünden birşey kaybettirmez. Ne olursan ol gel diyen Mevlana'yı da biraz olduğu gibi, yaptıklarını ve yaşadıklarını da aynı mantıkla kabul etmek lazım. İyi çalışmalar.

Adsız dedi ki...

kardesim o kitabi okumadim ama okudugum baska bi yazida o kitabin yanlis ve rivayetlere yazilmadigi yaziliyordu

Adsız dedi ki...

Aralarındaki aşkın ilahi aşk olduğunu sizin gorememeniz bunun öyle olmadığı anlamına gelmez , tam tersine sizin bu konuda daha çok araştırma yapmanizve ufkunuzu genisletmeniz gerektigi anlamina gelir. Gerek eserlerindeki gerekse rivayetlerdeki diyaloglarda ilahi askin tecellisi olan sayisizzifade vvardir, buna ragmen aksini iddia etmek ya eserlerin ve hhayatlarin yetersiz incelenmesinden ya da bu konudaki cehaletten kaynaklanir ,