22 Haziran 2007 Cuma

BİLİNÇLİ AŞK*

Çocuklar ve aşk arasında doğrudan bir ilişki olması gerekmez; ama aşk ile yaratma arasında kesin bir ilişki vardır. Bilinçli aşkın amacı yeniden doğuşu gerçekleştirmektir. A.R.ORAGE

İnsanlar beraberlik, güvenlik, cinsellik ve öz beğeni gibi alanlarda tatmin edici olduğunda, ilişkilerinin başarılı olduğunu düşünüyor...Ama ilişkiyi bir yol, özellikle de kutsal bir yol olarak gördüğümüzde, bu ihtiyaçları da içeren ama bunlarla sınırlı olmayan daha geniş bir bakış açısına sahip oluruz. Asıl kaygımız daha geniş bir bilincin gelişimine ve iki insanın evrimine ilham verecek bilinçli aşkı yeşertmektir.
...
Bir ilişkide bilinçli aşkın oynadığı rolü daha iyi aydınlatmak için şunu söyleyebiliriz; ilişkinin, iki insan arasında varolabilen bir çok farklı bağlantı düzeyinde düşünülmesi (bize) yardımcı olur.

BAĞLANTI DÜZEYLERİ

*Sevgililer arasında oluşabilecek en ilkel bağ, çocuklukta eksik kalmış olan duygusal beslenmeyi sağlama arzusundan doğan ortak kaynaşma dürtüsüdür.
...
*Ortak kaynaşma için duyduğumuz ilkel gereksinimin ötesinde, ilişkideki en temel arzu dostluktur. Bu arzu daha az ya da çok sofistike biçimler de alabilir. En ilkel düzeyde, tıpkı bir ev hayvanı gibi bize eşlik eden, yatağımızı paylaşan başka bir beden isteyebiliriz. Daha sofistike düzeyde ise içimizdeki çocuk, beraber gülebileceği bir oyun arkadaşı, (içimizdeki) yetişkin ise yemek yapmak, toplantılara katılmak gibi faaliyetleri paylaşmaktan zevk duyacağı bir eş ister.
...
*Başka bir bağlantı düzeyi ise, iki insan sadece faaliyetlerini ve dostluklarını değil, ortak hedefleri, menfaatleri ya da değerleri paylaştığında ortaya çıkar. Bu düzeyde, çift beraberce bir dünya, bir ortaklık yaratır. Dostluk gibi ortaklık bağlılığı da somut, dünyevi biçimlerdendir.

*Değerleri ve menfaatleri paylaşmayı mümkün kılan iletişimdir. Bu düzeyde içimizdekileri yani düşüncelerimizi, hayallerimizi, yaşantılarımızı ve duygularımızı paylaşırız.
...
*İletişimin daha gelişmiş hali ise ayindir. Sadece düşünceleri ve hisleri paylaşmanın ötesindeki öteki insanın varlığını derinden tanımaktır. Bu çoğunlukla sessizlikte olur-belki sevgilimizin gözlerine bakarken, sevişirken, ormanda gezinirken ya da beraber müzik dinlerken. Aniden kişiliğimizde değil varlığımızın en derinlerinde içimize bir şeyin temas ettiğini hissederiz. Hem tam anlamıyla kendimiz olur hem de eşimizle tam bir bağlantı kurarız. Böylesi bir bağlantı o kadar nadir ve çarpıcıdır ki gerçekliğinden şüphe etmeyiz. İki insan iletişimleri üzerinde çalışabilirler ama ayin çok daha kendiliğinden, irade dışı bir şeydir. İletişim ve ayin dostluk ve ortaklıktan daha derin ve ince bağlantı biçimleridir ve akıl ile kalp düzeyinde yaşanır.
*Daha derin bir yoldaşlık arzusu ayrıklığımızı tamamen ortadan kaldırmak ve sevdiğimizle tam bir birleşme özlemini yaratır. Bu özlem hakiki insani ihtiyacı ifade etse de aslında yönü ilahi olana, sonsuzluğadır.

BİLİNÇLİ AŞK VE KIRIK KALP

İki insan ruhsal düzeyde bir beraberliği paylaştığında aralarında bilinçli aşk yeşermeye başlar. Bu, kişiliğe duyulan sevginin tersine, varlığa duyulan sevgidir. Birleşme anlarında, hem kendi hem de sevgilimin varlığının derinlerine inerim.Gün be gün içsel yaşamlarımız eş zamanlı hareket etmeye başlar. Sevgilimin yüzü kendi yüzümden bile tanıdık gelir. Kendi duygularıma ve değişen ruh halime ne kadar duyarlıysam ona da o kadar duyarlı hale gelirim. Özlemlerini paylaşırım ve acılarını benimkilerden ayırt etmem. Öylesine nüfuz ederiz ki birbirimize, benim için artık onsuz olmak mümkün olmaz.
Ama yine de ben ondan ayrı bir bireyim. Ne kadar yakın olursak hiç bir zaman farklı dünyalarımızı tam olarak paylaşamayız: Asla (o) tam olarak ben olmanın ne olduğunu bilemeyecek ve ben de asla tam olarak o olmanın ne olduğunu bilemeyeceğim. Varlıklarımız birbirine değdiğinde bir olma anını yaşasak da tam bir bütünleşme asla mümkün olmayacaktır. Ne kadar yakınlaşırsak, en ufak mesafeler o derece sonsuzlaşacaktır.
Birbirimize olan yakınlığımız yalnız olduğumuz gerçeğini gizlemeye yetmeyecektir. Evrende birbirimize verilmiş geçici emanetleriz ve ne zaman geri çağrılacağımızı hiç bilemeyeceğiz. Bu noktayı-ne tam ayrı ne de beraber olmadığımı- bilmek kalbimin en saf halini keşfetmeme olanak verir. Sevdiğimin içinde eriyerek yalnızlığımı, hiç bir zaman yenemeyeceğimi anladığımda, beni hiç kimsenin kurtaramayacağı bir acıyla baş başa kalırım. Bir yanım onu acısından kurtarmak ve onun için doğru olanı yapmak isterken öteki yanım ondan kendi hayatını ya da öleceğimiz gerçeğini gizleyemez. İşte kalbin hem dopdolu hem de bom boş hissettiği o noktada yeni aşk şarkılarından birinde sorulan "Aşk neden bu kadar acı verici?" sorusunun cevabını bulurum.
Ama böylesi bir acıyı yaşamak sorun değil. Chögyam Trynpa'nın deyişi ile bu acı "Koşulsuzdur. Kalbini tamamen açtığın için acı çekersin." Aşk şarkılarının tonu çoğunlukla hüzünlüdür çünkü başka birine kendimizi adamak, erimek ve kendimizi bırakmak içim derin bir özlem doğurur...Aşktaki hüzün, kendimizi açmak ve bağ kurmak isteyen hislerin doygunluğudur. Çünkü birine adanmışlığın merkezinde akmak isteyen kalbin, tatlı hüzünlü doygunluğu vardır.
Yalnızlığımda akıp gitmemi istediğim için bu benim kendimi soyutlamama neden olmaz. Hayattaki küçük varlıklardan biri olarak bu benim yeryüzündeki bütün varlıklarla paylaşmak istediğim bir şeydir. Bir çok hazinenin yaratıldığı içsel bir derinliktir: Ulaşılmak istenen tutku, kendimi büyütmek, şiir veya şarkı yazmak, muhteşem yalnızlığı içinde sevgilime dokunacak bir güzellik vermek gibi. Verebileceğim en muhteşem hediye de yine ondan doğar: Olabildiğince tam yaşama ve ölme arzumun içinde beni ben yapan her şeyi, kendimi verebilirim.
Yalnızlığımızın değerini bildiğimizde, tam anlamıyla kendimiz olabilir ve kendimizi tam olarak başkasına verebiliriz ve artık başkalarının bizi kurtarmasına ya da iyi hissettirmesine ihtiyaç duymayız.Tersine onlara tam anlamıyla kendileri olabilmeleri için yardı ederiz. Bu şekilde bilinçli aşk, kırık kalbimizin yeteneğidir.
Tüm büyük ruhani inanışlara göre kişisel mutluluğu yakalama anlayışı gerçek tatmini sağlayamaz çünkü kişisel arzularımız sonsuz bir şekilde yeni tatminsizlikler yaratmaya devam eder. Hiç kimsenin bizden alamayacağı gerçek mutluluk, kalbimizin kırılmasından ve içindeki özün etrafımızdaki dünyaya yayılmasından ve başkalarının mutluluğu ile birleşmesinden doğar. Sevdiklerimizin olgunlaşmasını kutlamak, varlığımızın büyük kapasitesini denemektir ve bize kendi gelişimimizde yardım eder. Onların olgunlaşması bizi de en güzel niteliklerimizi geliştirmeye çağırdığından, tam olarak işe yaradığımızı hissedebiliriz.
...
Bilinçli aşk bu gün de çok ender olarak ortaya çıksa da artık o kadar uzak bir olasılık değil. Bunu sebebi de artık bilinçsiz aşkın tatmin edici olmaması Her geçen gün daha fazla çift ilişkilerinin, içlerindeki derin kaynakların ve en güzel niteliklerin gelişmelerine ne kadar yardım ederse, o kadar heyecan verici olabileceğini keşfettikçe bilinçli aşk bir lüks değil gereklilik haline gelecektir. İşte bu yüzden ilişkimizde şu an karşılaştığımız tüm sıkıntılar bize çok nadir bir fırsat sunuyor: İçimizdeki derinliği geliştirmeye çağıran aşkın kutsal bir yol olduğunu keşfetme fırsatı.

En son noktasında bilinçli aşk iki aşığı, daha büyük bir birleşmeye, hayata tümüyle karışmaya çağırır. dahası iki insan arasındaki aşk, bu daha büyük amaca yönelmedikçe büyüyemez. Çift arasındaki aşk büyüdükçe Teilhardide Chardin'ın "evrene duyulan aşk" dediği hayatın tümüyle kaynaşma biçimini alır. Onun da dediği gibi aşk ancak bu şekilde "sonsuz ışık ve güç içinde gelişebilir."
...
Tüm yaratılışa ışık saçmak aşkın ulaşabileceği son noktadır. Çiftin hayatına yayılan ve onu zenginleştiren işte Evren'e açılan bu büyük aşk, bu büyük yoldur.

*Kalbin Yolculuğu-John Welwood adlı kitaptan özetlendi.
Kuraldışı Yay.İstanbul 2003.Çeviri:Zerrin Koltukçuoğlu.

Hiç yorum yok: