Ali SARIGÜL
Elini siper edip güneşe,
Baktı uzak ufuklara yüksek bir tepeden,
O dertli derviş, o sessiz neyzen.
Şimdi nerede, beyaz bir turna kanadına benzeyen elleriyle,
O Asi Kardelen,
Yürekten kopup gelmiş bir gül gibi, Aşkzen diyen...
Şimdi uzaklarda bir orman söyler o aşkın şarkısını,
Bodur çam ağaçları, bademler, dalları yerde iğdeler söyler,
Börtü böcek ve tüm orman canlıları, söyler hep bir ağızdan...
Arar durur da bulamaz tüm mahlûkat dide-giryan
Kuytu gölgelerde, serin rüzgârlar gibi geleni, o Asi Kardelen’i.
Oysa o hüzünlü, tozlu patikalarda, hâlâ ayak izlerinin sıcaklığı,
Serin gölgeli ağaç altlarında, ellerinin izleri, dudaklarının sessiz fısıltıları,
Rüzgârlar okur şimdi o aşkın şiirini, orman gezginlerinin kulaklarına.
Mâtemzede siyah bir bulut gibi çökmüş sessizlik,
Gizli buluşmaların tanığı ıssız kuytuluklara.
Artık taşınamaz sevgilinin yadigârı bu Aşkzen adı,
Bastırılıp, yüreğe hapsedilmiş bir çığlığa sarılarak,
Yüz sürer gibi, sevgilinin ayaklarının dibine bırakılmalı.
Bırakılmalı artık yüreğe sığmayan bu sessiz sitem,
Bırakılmalı gerçeğin gölgesi, yürek katili rüyalar.
Elini siper edip güneşe, baktı uzak ufuklara
Kederle yüksek bir tepeden,
Daha yürünecek çok yol var dedi,
Demir çarıklar ayakucunda, seni bekler asan.
Sonra bir sevgiliye sarılır gibi sarılıp neyine,
Düştü tozlu yolara yeniden,
O dertli derviş, o sessiz neyzen,
Yüreğinde ince bir sızı, gözlerinde nihayetsiz bir hüzün,
Böğründe kanayan bir yara, kulaklarında bir neva-yi figân.
Ankara, 15 Ekim 2009